Gizemli yazar Hayati Sır konuştu
Beş kitabı var. Gerçek adını ve yüzünü medyumlukla suçladığı medyadan saklıyor. Daha doğrusu 'Benim adım Hayati Sır,' diyor. Kitaplarında CERN, Kabala, kıyamet ve aşktan söz ediyor. Israrla kendisiyle tanışmak istediğimizi belirttik ve karşımıza kamuoyunun bildiği bir isim çıktı. Gerçek kimliğini açıklamadan sorularımızı yanıtladı.
Gazeteci bir arkadaşımız Twitter'da şöyle bir cümle paylaştı: "Şeytanın da bir 'sır'rı var çünkü! Bunu kendisi bile bilmez aslında! O sır 'insan'a söylenmiştir! (Hayati Sır)." Kendisini arayıp takıldım ve varsa başka 'hayati sır'larını da bizimle paylaşmasını rica ettim. "Hayati Sır bir yazar ismi," dedi ve bana yazarın başka bazı çarpıcı cümlelerini gönderdi. Şaşırdım. Araştırmaya başlayınca gördüm ki Hayati Sır'ın yazdıklarını sosyal mecralarda paylaşan tek kişi bizim gazeteci arkadaşımız değil. Yine gördüm ki Hayati Sır bir müstear isim ve bu ismin sahibi, tek kitapla çıkış yapmış yeni bir yazar değil. Tam beş kitabı var. Adları sırasıyla şöyle: Hayati Sır; Cern, Kabala, Deccal ve Mehdi; İyiliğin Kılıcı, Ey Aşk! Ey En Sevdiğim; Sonsuz Bir Aşk (Kıyamet Zamanı). Hayati Sır'ın yayımcısı olan Hayykitap'tan kitapları bana göndermelerini istedim. Kitaplar elime ulaşmadan önceki duygum şuydu: "İşte son günlerin moda akımına uygun, GDO'lu tasavvuf kitapları serisinden birkaç kitap daha." Kitaplar geldi. Açıp okumaya başladığımda böyle olmadığını anladım. Kesinlikle farklı ve orijinal bir yazarla karşı karşıyaydım. Kullandığı kelimeler ve kelimelere yüklediği anlamlar, alışageldiğimizin dışındaydı. Mesela aşk kelimesi mesela... Medyum medyadan, gizli ilimlerle uğraşan sapkın büyücülerden, dalgıç ırktan, şeytanın teknolojisinden, manyetik saldırıdan, CERN deneyinden, Kudüs'teki ve Suriye'deki olaylardan, İstanbul'un 'kıyam et'inden söz ediyordu. Duadan, secde kardeşliğinden, Kudüs'ün kurtuluşundan, İstanbul'un yeniden fethedilmesinden, Mehdi'den dem vuruyordu. Son derece kendinden emin ve keskin ifadeler kullanıyordu. Cümlelerini 'Ey!' seslenişiyle bitiriyordu. Üstelik bunu şiirle düzyazıyı harmanlayan, özgün bir üslupla yapıyordu. Kitaplarda güçlü bir sembolizm vardı. Bu, yazarın görüşlerine katıldığım anlamına gelmiyor, ama kitapları elimden bırakmadan okudum. Sayfa kenarlarına notlar aldım. Bu satırların yazarıyla görüşüp tanışmak, yazdıklarını tartışmak istedim. Yayınevini arayıp dileğimi ilettim. Önce kabul etmediler. Israr ettim. Bir gazeteci olarak kaynağa ulaşmanın benim için önemli olduğunu anlattım. Nihayet, fotoğraf makinesi ve ses kayıt cihazı getirmemem kaydıyla razı oldular.
TANINMIŞ BİR ŞAİR VE YAZAR
Bir öğle sonrasında İstanbul Boğazı kıyısındaki bir kıraathanede Hayati Sır'la buluştuk. Bir de ne göreyim! Karşıma yazılarını ama özellikle şiirini bildiğim biri çıktı. Evet, Hayati Sır aslında kamuoyunun bir kısmının yakından tanıdığı bir şair ve yazar. Kaç yaşında olduğu; erkek mi, kadın mı olduğu, nerede oturduğu ne yazık ki bana emanet edilmiş birer 'hayati sır.' Bu bilgileri sizinle paylaşmayacağım. Ama Hayati Sır'la yaptığımız söyleşiyi onun kullandığı noktalama işaretlerine dokunmadan sizinle paylaşabilirim.
- Neden müstear isim kullandınız? - Keşke her insan daha bu dünyadayken, bizim gibi önceden, çok önceden, ölmeden önce diyorum, o sonsuz 'bir' aşk uğruna silinmeyi göze alabilseydi! Nefsini azdırabilecek her 'şey'den o silinmeyle kurtulabilseydi! 'Medyum medya'dan yüzünü gizleyebilseydi! Ey!
- Medyum medya yüzünüzü görse ne olacak?
- Her insanın yüzü vardır! Oysa bu dünyada 'kalem' olabilmiş insanlar, yüze 'hiç' ihtiyaç duymazlar, duymamaları gerekir! Onların yüzü kelimelerdir, harflerdir... Neredeyse bu dünya için kendilerine bahşedilmiş bu yüzden, suretten feragat etmek için yazarlar, yazar olmaya çalışırlar. 'Bir' kalem olabilmeyi başarmış insan, kendi yüzünü bir daha göremez ki, başka insanlara gösterebilsin!
- Herkes bir şeyler gösteriyor, ama suret olarak.
- Onlar yazdıkça, konuştukça, 'kelimeler' onların yüzlerine bir tokat gibi çarpar da çarpar! İnsan daha ne söylediğini tam kavrayamadan, kamusal alana çıkıp da, her konuda ahkâm kesmeyi nasıl göze alabilir? Bozuk bir gıda, mide bulandırır. Böylesi bozuk bir söz de zihni karıştırır ve insanın 'bir'liğini bozar! İnsan vücudunun sağlıklı olabilmesi için güzel sözler duyması zarurettendir.
- Neden Hayati Sır ismini seçtiniz?
- Benim ismimin asıl hakikati bu 'hayati sır'ın içinde saklıdır! Benim 'asıl' ismimdir Hayati Sır! 'Aslında' hepimizin ismi, inşallah Cennet'teki hayatımızda bize açıklanacak, hayati 'bir' sır değil midir?
ŞEYTANIN KİBRİ, ONUN SONUNU GETİRECEK
- Kitaplarınızın alışık olmadığımız bir dili var.
- Sonsuz 'bir' aşkın içinde 'kıyamet zamanı'! Olmuş ve olacak olanlar karşısında insanları uyarmaya çalışıyor... Ve duaya çağırıyor... Ama hâlâ çoğu insan, kalbinin kapısını açıp onu içeri almıyor, alamıyorlar belki de... Çünkü üzerlerinde 'şeytan örtü'sü var! Kalbin hakikatlerini örtüyor... Kalbin bu 'hayati sır'ları öğrenmesini istemiyor şeytan... 'Sır'ların bazı yazarların yaptığı gibi hikâye diliyle anlatılması onları 'masal' kılıyor... Büyüklere masallar! Uyarıcı değil, uyuşturucu bir dil... Hayati Sır'ın dilinin farklılığı da tam burada başlıyor belki! Çünkü asıl eylemi 'kalp' başlatır. Kalbin dilinde 'hikâye' olmaz. Hikaye daha çok geçmiş zamandır... Oysa tek 'bir' an vardır... 'Direniş'in dili, İslam âleminde yeniden 'bir' dirilişe sebep olabilecek dil, sıçramalı, sıkı ve berrak 'bir' dildir. Şiir gibi ama tüm kelimelerin kıblesi 'bir'! Ey!
- Birçok farklı anlatım tarzı içinden bunu seçmenizin nedeni nedir?
- 'Söz' ağızdan çıktığı an, şeytan duyar! Oysa 'kalem'in yazdığı, elbette o kalemin kâğıtlar üzerine yazdığı, 'kalem'le Cenab-ı Hak arasındadır... 'Bir'dir! Hayati Sır bu dünya hayatında şeytanı, Allah'la arasına almamaya gayret eder... 'Bir'lik bozulmasın diye! Allah'ın ipini hiç bırakmamaya çalışır... 'Kalem'in yazması işte bu ipe bağlıdır! Söz, sükûttur! Ve 'kalem' işte o zaman yazmaya başlar! Ey!
- Son kitabınızda İstanbul'a özel bir önem atfetmişsiniz. İstanbul neden önemli?
- Şeytanın kibri, inşallah onun sonunu getirecektir! Kıyamet zamanı, şeytanın sonudur. Hiçbir mümin kıyametten, kıyam etmekten korkmaz... İstanbul'un kıyam etmesiyle inşallah Mescid-i Aksa yıkılmaktan kurtulacaktır! İstanbul'un ayağa kalkması için tüm İslam âleminin 'dua'larına ihtiyaç vardır... Yeniden 'diriliş' böyle başlayacaktır! Ey!
- Kitaplarınızda tekrarlar yok mu? Tekrarlanan söz ve cümleler...
- Sözün tekrarı, bu sıkışık dünya hayatında okuyucuya 'bir' tefekkür ihtimali daha verebilmek içindir. Ve her 'söz' tekrar edildiğinde, yeni 'bir' anlama daha açılır. Her yeni anlam ise 'oku'yucuyu o tek 'bir' anlamın içine daha yaklaştırır. 'Aslında' tekrar edilen hiçbir söz yoktur! O tek 'bir' zamanın içinde hiçbir 'söz'ün tekrarı olmaz! Eğer bir tekrar olsaydı bütün yüzler, birbirine benzerdi! Oysa bu dünyada her kelime birbirinden farklıdır, ama 'aslında' tek 'bir'dir! Tek 'bir' hakikat! Tekrarı yok! Sadece 'aslı' var! 'Aslı' olanın tekrarı olmaz! Devamlılığı olur! Ey!
- Cennet ve cehennem de bu devamlılık içerisinde mi?
- 'Bir' unutuluştan ibarettir dünya hayatı! Günahsız insan unutkandır. Hatırında kalabilecek hiçbir kötülük yapmamıştır... Bir cehennemi yoktur onun... O zaten bu dünyada, bir Cennet hâli içinde yaşamaktadır... Ya kötülük denizinde, günahları içinde boğulanlar! Onlara hiçbir 'şey' unutturulmayacaktır! Tüm şeyleri hatırlayacaklardır ahiret hayatında. O şeylerin içinde yaşayacaklardır devamlı olarak... Ve boşuna bir unutuluşu bekleyeceklerdir! Cennet, bu dünyanın hülyalı bir unutuluş bahçesi ise, cehennem bir hatırlatma ateşidir! Ey!
- 'Tarihin sonu geldi,' diyorsunuz son kitabınızda, ama bunu Fukuyama'nın kullandığından çok farklı bir anlamda kullanıyorsunuz.
- Tarih artık geride kalmıştır! İnsanın bir tarihi yoktur ki! Şeytanın o 'bir' zamanın dışındaki kendi tarihi vardır! Cenab-ı Allah'ın o salih kulları, hâlâ o cennet anının içindedirler! Bizim söylemek istediğimiz, şeytanın bu tarihinin artık sonuna gelindiğidir! Ey!
BİLGİNİN KAYNAĞI ÖNEMLİDİR
- 'Şeytanın teknolojisi' derken neyi kastediyorsunuz?
- Şeytan teknolojisi bugün her yerdedir. Günlük hayatımızı onun bize kolaylık gibi gösterdiği bu teknolojisi üzerinden sürdürürüz. En mahrem anlarımızı onun 'ateşten put'ları üzerinden paylaşırız... Yatak odalarımızda, mescitlerde, kendi vücudumuzda bile bu 'dumansız ateş'iyle fütursuzca dolaşmasına izin veririz şeytanın! Yediklerimizi, içtiklerimizi onun dostları 'hız'landırıyor bize artık! Çünkü zamanımız yok! Günlük hayatın hızı, sıkışıklığı, insanın el yapımı 'bir' süreç yaşamasına izin vermiyor... Çünkü şeytan tüm 'hız'ıyla yetişiyor insanın yardımına! Genetiğiyle oynanmış nano hayatlar! Peki, o zaman neredeyse her caddede açılan yeni hastaneleri, katlanarak artan hastalıkları, uyuşturucuları, intiharları neyle açıklayacağız! Sahi nereye varacak bu şeytanla işbirliğinin sonu!
- Şu halde 'bilgi' adını verdiğimiz şey de tartışmalı hale gelmiyor mu?
- 'Bilgi'nin kendi başına hiçbir değeri yoktur! Bilginin kaynağı önemlidir! 'Hakikat'le irtibatı önemlidir, ölçüsü, ahengi önemlidir. Biz 'bilgi'yi, Cenab-ı Allah'a yaklaşabilmek, 'bir' kâinat tasavvurunu 'an'layabilmek için isteriz! Yani 'bir' olmak için...
- Manyetik saldırı adını verdiğiniz şey de şeytanla ilgili mi?
- Şeytan hiçbir dönem, şu anki kadar techizatlanmamıştı! Dijital olmamıştı, olamamıştı. Çünkü insanların yardımını bu denli alamamıştı. Bugün insanlar, neredeyse şeytanın ateşinin içinde yanmak için çırpınıyorlar! Siz dünyadaki tüm insanların cep telefonlarının aynı anın içinde hepsinin birden çalmaya başladığını düşünebiliyor musunuz? Ve o aynı anın içinde HAARP teknolojiyle zamanın hızıyla da oynanarak, manyetik bir saldırı daha başlatılırsa, bu işin sonunun nereye varacağını hiç düşündünüz mü? İç ve dış depremler! Parçalanan DNA'lar! Ve gökyüzünden ağır ağır üzerimize inen ölümcül radyasyon bulutları! İşte kıyamet âlameti!
- Bu teknolojiyi kullanmayalım mı diyorsunuz yani?
- İnsanlar şu an itibariyle şeytanın teknolojisinden uzakta yaşamaya gayret etsin. Elbette bu teknolojiyi hiç kullanmadan yapamazlar belki bunca alışkanlıklarından sonra! Ama bir 'ölçü' içinde kullanmayı denesinler. Şeytan onları kullanmasın, onlar şeytanı kullansınlar! Ey!
'CERN', DÜNYA KRALLIĞI KURMAK İÇİN HAZIRLANAN KABALİST BİR PROJEDİR
- Bir medya mensubu olarak eleştirinizi anlamaya çalışıyorum. Sözünü ettiğiniz 'medyum medya' nedir?
- 'Medyum' medya, 'hakikat'leri vermek yerine kâhinliğe soyunur! Geçmiş toplumlarda 'medyum'lar gelecekten haber veriyoruz diye büyücülüğe soyunurlardı... Ve kitleleri bu yalan rüzgarlarıyla oyalar, hipnoz eder, peşlerinden sürüklerlerdi! Yani 'medyum' gizli dünyalardan, gizli cemiyetlerden mesaj alan, mesaj verendi! Günümüzde bu mesajlar kimlerden alınıyor ve kimlere verilmeye çalışılıyor? Asıl soru bu olmalı? Ve en önemlisi de hangi 'şey'lerin üzerinden! 'Soğuk ve sıcak 'şey'lerin üzerinden diyor işte buna MacLuhan!' Ey!
- 'Gizli ilimlerle uğraşan sapkın büyücüler,' olarak tanımladığınız insanlar ya da gruplar kim?
- Evet, tam sırası işte şimdi bu sorunuzun! Alex Crowley, Madame Blavatsky, Rudolf Von Sebottendorf ve Rudolf Steiner'in takipçisi Walter Johannes Stein belli zaman aralıklarıyla geçmişte İstanbul'a hangi amaçla ziyaret yapmışlardır? Bu isimlerin buradaki irtibatlarına iyi baksın 'oku'yucular... İstanbul'da maneviyatı cihazlandırmak amacıyla kurulan 'manevi cihazlanma derneği', 'thule', 'teosofi', 'gülhaç' ve 'kabala' üzerine biraz 'ders' çalışsınlar... Bu topraklarda her türlü ipucu vardır aslında! Ve bugünden sonra da neler olabileceğini anlamak için de 'kutuplar'a bakmaları gerekebilir! Ey!
- Kitaplarınızdan biri CERN'de yapılan deneyle ilgili. Ne düşünüyorsunuz bu konuda?
- Sözü fazla uzatmadan hemen söyleyeyim! CERN, 'dünya kralı'nı yeryüzüne çıkarmak için hazırlanan kabalist bir projedir! Bir 'hız'landırıcıdır! 'Ahit sandığı' ile irtibatlı yeni bir erke dönencesi! Ve biliyorsunuz, CERN'in küçük bir örneği şimdi Kudüs'e yakın bir yerde faaliyete geçecekmiş! 'Hızlı' bir projedir. Çok hızlı! Belki de Netanyahu'nun istediği kadar hızlı! Ey!
- Kitaplarınızda geçen 'kıyamet' ile bunun bir ilişkisi var mı?
- Söyleşimiz bu sırayla 'oku'nduğunda ister istemez söz 'kıyamet'e gelecekti! Mescid-i Aksa üzerine yapılan her türlü 'hız'landırılmış proje, İstanbul'u kıyam etmek için uyandırabilir! Ne kadar zorlansak da 'Şam' konusunda hata yapmamalıyız! Evet, kıyamet öncesi İstanbul ayağa kalkacaktır! Kıyam etmek ise 'biz'ler için sadece 'bir' ibadettir! Ey!
Röportaj: İbrahim ALTAY
http://www.sabah.com.tr/pazar/2012/06/24/gizemli-yazar-hayati-sir-konustu - 24.6.2012