Dört eser ortaya koymasına rağmen kim olduğu bugüne dek deşifre olmayan Hayati Sır'ın sırrına vakıf olmaya çalıştık ama pek muvaffak olduğumuz söylenemez:
Tüm eserleri Hayykitap yayınevinin 'Gizli Hazinenin Keşfi serisinden yayınlananHayati Sır, geçtiğimiz günlerde dördüncü kitabıyla yeniden karşımıza çıktı(!)
Kendi adını taşıyan ilk eseri Hayati Sır'ın ardından, İyiliğin Kılıcı ve Cern Kabala Deccal ve Mehdi adlı eserleri ile okurlara farklı üslüp ve mesajlarla seslenerek"uyarılar" gönderen yazarın son eseri üslup ve biçim olarak aynı ama içerik hayli farklı.
Hayati Sır, son eserinde; insanların Cennet ya da Cehennem’i seçmesi için “az zaman kaldı” diyor! Ona göre "Ya yüzsüz bir ateşin odunu olacağız, ya da Cennet’te Rabbimize kavuşacağız, aslımıza döneceğiz. Seçim sizin” diyor. Ahir zamanda insanlara son şanslarını iyi kullanmalarını tavsiye ediyor. Kelimeler ile şeytana karşı durabilmeyi ve o kelimeleri ‘bir’ iyiliğin kılıcı olarak kullanabilmeyi anlatıyor...
Kuran- Kerim’in ‘bir’ aşk mektubu olarak yeniden okunması gerektiğini, ümitli bir tevhid çağrısı, hayra ve barışa ‘bir’ davet olduğunu savunan, "Ey Aşk Ey En Sevdiğim" bir anlamda Hayati Sır’ın ilahi yolculuğunun da "son durağı"...
Hazır onu "son durakta" bulmuşken, yakalayıp kim olduğunu ve ne yapmaya çalıştığı soralım istedik,
Ancak "tavassavvufi sırları" birbir okura afişe eden Hayati Sır kendi Sırrını yine açığa vermedi.
Suretini okuyuculara göstermeyen Hayati Sır, yine yazarak, sorularımızı yanıtlamakla yetindi ve "Sır"rına bizi ortak etmedi.
İşte kendisiyle gerçekleştirdiğimiz sıradışı söyleşi:
İlahi aşk ‘ateşli’ olmaz!
> Birçok insan dilinizi kapalı buluyor, anlamakta güçlük çektiklerini söylüyorlar. Gerçekten kapalı mı (kime kapalı) Hayati Sır’ın dili, yoksa bu eleştiriyi getirenlerde bu dili çözecek kalp mi yok?
> Hangi ‘hayati sır’ daha açık söylenebilir ki! Elbette ‘kelimeler’in iç anlamları ile ‘söz’e getirilmeye çalışılır tüm ‘hayati sır’lar… Daha açık söylenebilseydi ‘bir’ ‘hayati sır’ olmazdı belki de! Ve ‘kalb’in ‘bir’liğine ‘hiç’ gerek kalmazdı! Ey! Mevlam bizi ‘kelimeler’in ‘iç’ anlamlarını ‘bir’leyenlerden eyler inşaallah… Çünkü tüm ‘iç’ anlamlar yalnızca tek ‘bir’ kalbe aittir ve şeytana kapalıdır… Oysa ‘dış’ anlamlar artık şeytanın kapsama alanına dâhil olmuştur! Ve insanları değil ‘bir’lemek, daha çok parçalamak üzere…
Ey ihtiyaç! Kalbin ‘bir’liğine duyulan ihtiyaç! Ey işte! Ey! Kalbim ey!
> Kitabınızda hep bir saklı kelimeden bahsediyorsunuz. O saklı kelime hem hayati sır hem de Hayati Sır’ın. Biliyorum tam istediğim yanıtı alamayacağım ama o saklı kelime nedir diye sormak istiyorum.
> Saklı kelime ‘Kâbe’dir! Tüm ‘kelimeler’in Kâbe’sidir… Diğer ‘kelimeler’ onun etrafında dönerler ve ‘insan’ı ‘bir’lerler! Ey!
> Herkesin bir saklı kelimesi var mı? O saklı kelime herkes için değişir mi?
> Herkesin ‘Kâbe’si tektir elbette! Ama insanı o tek ‘bir’ olan ‘Kâbe’ye baktıracak ‘bir’ ‘kelime’ yüzü vardır!
O saklı kelimenin Allah’ın bize ruhundan üflemesi ile alakası var mı? Allah’ın ruhundan üflemesinin bir kelime karşılığı olabilir mi?
> Cenab-ı Allah’ın bize verdiği ‘emanet’in ‘bir’ söze getirilmesidir ‘insan’!
> O saklı kelimenin ortaya çıkması için ibadet, secde şart mı? Secde kardeşleriyle nur kardeşleri arasında mertebe açısından bir fark var mı?
> İnsan ‘secde’ etmeden alnındaki ‘nur’ yazısını ‘oku’yamaz!
> Şeytan nasıl gösterecek kendini, nasıl ortaya çıkacak sizce? Yoksa çıktı bile de biz mi göremiyoruz? Kim görebilir sizce?
> Şeytan bugün kapsama alanını çok genişletmiştir… Şeytanın görülecek bir yüzü yoktur… Onun ateşten bir teknolojisi vardır artık! Ve her eve girmek için sizden davet beklemektedir! Ve insanlar bugün şeytanla iç içe yaşamak için adeta yarış halindedirler! Cehennem’e ‘odun’ olma yarışı!
Kelimeleri ‘nur’ içinde olan secde kardeşleri ise ‘şeytan’ı hissedebilirler… Ve bu ‘kelimeler’le şeytana karşı ‘saff’ tutarlar…
> Saklı kelimeleri ortaya çıkmış tüm insanların şeytanın karşısında tek bir insan gibi kıyam etmesine, “belki de kıyamet budur” diyorsunuz. Din âlimleri buna tepki gösterirler mi, ne dersiniz?
> ‘Belki de kıyamet budur’ işte! Bu hayırlı yolda kesin hüküm taşımayan her ifade ‘bir’ tefekkür sayılabilir… Hoşgörüyle karşılanmalıdır… Ve ‘hakikat’i anlama çabalarımız, ‘bir’ yol olarak, Cenab-ı Allah’a ‘bir’ yakınlaşma gayreti olarak neden kabul görmesin ki! Ve tüm ‘insan’ları şeytan karşısında aktif ‘bir’ iyiliğe çağıran böylesi bir davet bizce muteber sayılmalıdır… Belki de insanın kalbine, o iyiliğe yapılan son ‘bir’ çağrıdır!
> Şeytan niçin en çok Cennet’in kelimelerinden korkar? O kelimeleri duymaya özlem bile duyuyor olamaz mı? Affedilmek umuduyla.
> Cennet kelimelerini ‘söz’e getirecek olan ‘insan’ın, yine o ‘bir’ Cennet halinin içine girmesi zarurettendir! Ve Cennet’te bu defa şeytana dur diyebilecek ‘bir’ insan! Daha ne olsun! Ey!
> Kelimeler öğretilen Hz. Âdem’in tüm insanlığa ‘aşk’ı yaşatabilmek için bile isteye şeytanın tuzağına düştüğünü, kendini feda ettiğini söyleyebilir miyiz?
> Kur’an’ın sınırları içinde kalarak yapılan tefekkürle bilinebilecek ‘hakikat’in, söze gelmesinin de ‘bir’ sınırı vardır! İnanın o sınır ‘kitap’ta yazdığımız kadarıyladır! Daha fazlası söze gelmez, gelemez, getirilemez… Buna izin yoktur!
> “Rabbine âşık olmayan, bu dünyada aşksız kalan insan şeytanın oyuncağı olur, Cehennem’e odun olur” diyorsunuz. Biraz sert değil mi? Bugün çok iyi kalpli olduklarını, karıncayı bile incitmediklerini söyleyen pek çok agnostik, hümanist, panteist var. Onlar da Cehennem’e odun olacaklar mı? Hoş, pek çoğu Cehennem’in varlığı konusunda da şüpheliler.
> Cehennem’e ‘odun’ olmaktan ne anladıklarına bağlıdır her ‘şey’! Belki de onlar kendi düşledikleri Cehennem’lerinde odun olmayı, bizim Cennet’imize girmeye tercih edebilirler… Oysa Cenab-ı Allah hiçbir iyiliği karşılıksız bırakmaz… Kimin Cennet’e, kimin Cehennem’e gireceğini ise elbette bir tek O bilebilir…
Evet, ‘aşk’ın tek sahibi O’dur… Ve ‘bir’ vesileyle aşkı bilebilen her ‘insan’ın bu aşkının samimiyetini de bir tek O anlar…
> Bu kitaptaki yeni kavramlardan biri de yüzsüz şeytan. Şeytan niye yüzsüz? Cehennem’de yanacakların da yüzü olmayacak mı?
> ‘Şeytan’ın yüzsüz olması gerekir! Çünkü ‘yüz’ insana verilen bir emanettir! Ve insan o ‘yüz’le Cenab-ı Allah’ın karşısına çıkar! Tüm ‘kelimeler’in izlerini işte o yüz taşır! Ve anlam olarak ‘insan’, kâinatı o mübarek yüzünde ‘bir’ler! Ey!
> İnsan şeytanı nasıl işsiz bırakabilir? Ateş de insana secde eder mi?
Kur’an-ı Kerim’de şeytanın işsiz kalması için her ‘şey’ tüm ayrıntılarıyla anlatılmıştır… Ve ‘insan’ın ateşten nasıl korunacağının sınırları da orada çizilmiştir… İman etmiş her insan, kendisine çizilen bu sınırları ihlal etmezse ona hiçbir ‘şey’ olmaz
> İnternete bağlı, kamerası açık bir bilgisayar ekranına bakan çocuk aslında şeytana mı bakıyor? Şeytan onları izleyip kendine benzetmek için zaaflarını mı tespit ediyor? Sizce Kuran’da geçen Sekar, bilgisayar ekranları mı?
> Şeytanın teknolojisini ona hizmet etmeden, şeytanı kendinize hizmet ettirerek de kullanabilirsiniz… Ama Allah’ın sevgili ‘bir’ kulu olmayı başarmışsanız… Yoksa bu dünyada işiniz zordur! Şeytanın dumansız ateşinin ortasında cayır cayır yanarsınız! Ve bunu fark etmezsiniz bile! Evet, ölünce de ‘Sekar’a fırlatılırsınız… Ne ‘ateş’li bir son değil mi?
> Eski kötülükle yeni kötülük arasındaki fark ne?
> ‘Kötülük’ her zaman aynıdır… Allah’tan sizi uzaklaştıran her ‘şey’ kötüdür! Eskiden kötülük analogdu, bugün ise dijital… Aradaki fark bir ‘harf’ ile bir ‘sayı’ arasındaki fark kadardır! Ey!
Artık dijital bir hızda yaşamaktayız! Evet, hepimiz!
> Şeytan insanı nasıl tersyüz eder? Vücudun tavafını bozmak için teknolojiyi nasıl kullanır?
> DNA’larımız, bazı surelerin başındaki ‘Hurûf-u mukattaa’ gibidir… Hayatımızın şifreleri niteliğindedir… Ve şeytan, bizi ‘insan’ yapan ‘DNA’larımıza yönelmiştir!
> Aşkın içinde ateş barınmaz diyorsunuz. Kimileri ise tutku dolu ateşli aşklardan bahsediyor. Ne dersiniz, tutkulu aşkın içine mutlaka şeytan mı karışmıştır?
> ‘İnsan’ın Cenab-ı Allah’a olan ilahî aşkı ‘ateş’i içermez… Kur’an-ı Kerim’de bu şöyle ifade edilmiştir: “Ey sükûna kavuşmuş benlik! / Dön Rabbine, razı etmiş ve razı edilmiş olarak! / Gir kullarımın arasına! / Gir cennetime!”
> Tasavvuf diline uzak sıradan bir vatandaş gelse ve samimi olarak sorsa: Nedir dünyayı kalbinin içinde öldürmek, ölmeden önce ölmek? Hayati Sır ne cevap verir o insanın anlayabilmesi için.
> İnsanın ‘mülk’süz bir hayatı seçmesidir! Mülkiyetsiz ‘bir’ hayat! Tüm ‘şey’lerin etki alanının dışında kalarak yaşamaya gayret etmek bu yerçekimli dünyada… Daha ne olsun… Tek ‘bir’ varlık hali işte! Allah’a en yakın ‘bir’ hayat! Ey!
> Ve avamdan aynı vatandaş, “insanın Cennet’teki aslı nedir” diye sorsa…
> İnsanın Cennet’teki aslı tek ‘bir’ insandır!
> Kalem insanın Cennet’teki aslıyla nasıl ilişki kurar? Ve Cennet’te bizi bekleyen kim?
> ‘Kalem’ olmazsa Cennet’deki o tek ‘bir’ insan, bu dünyada, şimdi, hiçbir zaman ‘bir’ söze gelemezdi belki de! Ey!
> Duasız aşk olmaz mı?
> Elbette! ‘Aşk’ duadır… Tek ‘bir’ varlık haline geri dönmek isteğidir! Ve senin bu ‘dua’na umulur ki Cenab-ı Allah ‘bir’ cevap verecektir… Yeter ki bu ‘bir’lik halini sen tüm hücrelerinle ‘bir’likte isteyebilesin! Ey!
Şeytan işte bugün, senin bu küçük kâinatını parçalamak için tüm teknolojisiyle seni kuşatmıştır! Ve insanlar ‘haz’ zincirleri içinde onun ateşine doğru koşmaktadırlar… Ey!
Bir tarafta onlar, diğer tarafta Allah’ın ‘temiz’ kulları! ‘Bir’ kulları… Ey! Zaman çok hızlandı işte! Zamanın ruhu inciniyor artık!
> “Ateşten bir yılana sarıldı insanlar… Ve yılan da onları iyice sardı, kıpırdayamaz hale getirdi… Şeytana bağımlı milyarlarca insan… Ve hiçbiri ‘oku’yamıyor artık kalbini… Kalplerine yılan çöreklenmiş hepsinin… Bir zamanlar kuyruk sokumlarında uyuyan yılan, kalplerine kadar yükselmiş ve orada bekliyor şimdi! Çok yakında en tepeye, piramidin tepesine kadar yükselecek ve oradan, deccalin tek gözü olarak kendi sanal iktidarını seyredecek!” Bu uzun alıntıyı ‘açarsak’ ‘altın’dan ne çıkar? Kundalini yogadan kabalaya ve Amerikan Merkez Bankası’na kadar bize masum olarak gösterilen sembolik yapılarla ciddi bir eleştiri/deşifre var diyebilir miyiz?
> ‘Hayati sır’rın o tek ‘bir’ hakikatte ne ifade ettiğini iyice anlayabilmek için ‘şeytanın tarihi’ ile ‘insanlık tarihi’ iç içe okunmalıdır! Biz isteriz ki kitaplarımız gönül gözlerimizin yanında böyle akıl gözleriyle de okunabilsin! Ama kitaplarımız akıldan önce gönüllere seslenir… Çünkü kalbin ‘bir’liği, aklın birliğinden önce gelir… Ve biliyoruz ki asıl ‘oku’mayı her zaman ‘kalb’imizin melekeleriyle yapmışızdır… ‘Kalb’ akıl ederse işte o ‘hakikat’ ‘bir’dir. Ey!
Evet, bugün dünyada şeytan iktidardadır! Şeytanın iktidarı ise çok zayıftır…’İnsan’ ‘bir’ olunca, birlikte kıyama durunca, şeytan tüm kurumları ile kaçacak yer arar… Ve bizler için ‘Altın Çağ’ o zaman başlar… Ey! Ey, ’hidayet’e eren o ‘kalb’lerin ‘bir’ ‘Cennet sözü’! Ey ‘iyiliğin kılıcı’! Ey! Ey kalbim! Ey!
> “Ey Aşk! İnsan aşkı! Senin ilahî bir aşk yaşayabilmen için bu dünya imtihanını vermen şarttı! Yoksa nasıl ortaya çıkacaktı ki senin ‘bir’ ‘hiç’ olma isteğin! Var olmadan insan, bir hiç olabilmeyi nasıl isteyebilir ki? İnsanın âşık olabilmesi için birine arzu duyması gerekir! Arzu dolu bir hiçlik ve bir bilinme isteği! Sonra da insanın hayat bulması!’Bir’ aşkın içinde hayat bulması! Ve kendini bilmesi!”Söyleşiyi bu alıntıyla bitirmek istedim. Böyle bir söyleşinin insanın yaratılışıyla bitmesi hoş değil mi sizce?
> ‘Aslında insan’ her zaman o ‘bir’ yaratılışın içindedir! ‘Hiç’ çıkmamıştır ki o ilk halin içinden! Eğer kalbinin içinden en has ‘bir’ samimiyetle hissedebiliyorsa o ‘insan’ hâlâ Cennet’dedir! Yeter ki Allah’ın ipini bu dünyadayken de ellerinden bırakmasın! Ve o ‘bir’ an gelip yeniden Rabbine kavuşacağından ‘hiç’‘bir’ ‘an’ tereddüt etmesin! Ey!
Söyleşinin son bölümünde kitabınızdan alıntılar yapacağım. Siz istediğiniz gibi açın ya da bırakın söyleşi böyle sona ersin:
Ne kadar çok yanarsan işte o kadar çok haz alırsın bu dünya hayatından…
Dünyadayken Cennet’e kavuşmak ve ilahi sözün kendisi olmak...
İnsanın öte dünyada ‘oku’yacağı kitabı bu dünyadaki hayatıyla yazması…
Madde karanlığında bizi bekleyen şeytan...
Kalbi olmayan şeytanın bir gözü de yoktur! Eksik yaratılmıştır şeytan! Onun tüm çabası bu eksiklerini ‘bir’ insan ile tamamlamak içindir!
Tek bir kelime… Diğer tüm kelimeleri asıl anlamlarına kavuşturacak kelime...
Cennet’te her kelime ‘bir’ hayalini karşılar insanın.
‘Kalb’ler ‘bir’lenince deccal ittifakı bozulur.
Kalem kendi sahibini bilince, o ‘kalem’ Musa’nın asası olur.
Ey ‘insan’! Hâlâ hakikatli ‘insan’! Eğer inanırsan, ‘oku’yabilirsen, avuçlarında hissettiğin o tek bir yağmur damlası bile seni Cennet’e götürmeye kâfidir…
Haber7
http://www.haber7.com/kitap/haber/790012-yazar-hayati-sir-ey-verdi-sir-vermedi - 30.09.2011