top of page

Çocukluğum, cennete dönüyor…


Sabah uyandığımızda şükürle başlamalıyız güne… Güneşin ışıklarının gezinmesi yüzümüzde… Bizi okşaması masum sıcaklığın… Pencere önündeki çiçeklerin bizim uyanmamızı beklediğini düşünmek sonra… Biz uyanınca sanki hafif bir dalgalanma olur yapraklarında…

O an bahçeden gelen gülüşme sesleri duyulur… Huzurla, büyük bir güvenle doğrulursun yataktan… Ihlamur ağacının cama yaslanan dallarına bakarak yüzünü yıkarsın o tertemiz suyla… Açarsın pencereyi, ıhlamurun çocuksu kokusu odaya dolar…

Camın önünde durursun bir süre… Bütün anlar sanki tek bir anın içine sığmıştır… Cennetten bir kapının açıldığını hissedersin kalbine… O duyguyla, pencerenin önündeki sedire oturur Kur’an-ı Kerim’i açarsın… Ve kalbinde açılan kapıdan içeri kendini bırakırsın…

( Son hatırladığı an bu olmalıydı, dünyayı terk etmeden önce… Geri dönmedi bir daha… Hep kalbinde, cennette kaldı… Kalbinin dışına hiç çıkmadı… Tertemiz sular kirlendi, gıdalar değiştirildi, çocuklar öldürüldü, organları satıldı… Dünyada tabiatını kaybetmemek için direnen kim varsa hepsi birer birer bulundu, toplatıldı, nano teknolojinin esir kamplarına sürüldü…

Onu bulamadılar… Zihnini, kalbinin içine saklamış, cennette Hz. Âdem’e emanet edilen kelimelerin değiştirilmemesi için o kelimeleri kalbinin toprağına gömmüş, demire sığınmış ve hiç durmadan zikretmişti…

Şimdi, onun gözlerine bakınca, o hüzünlü masumluğunun içinde görüyorum ki gözyaşı var… Binlerce yıldır birikmiş gözyaşları… Bütün insanlığın gözyaşı, onun gözlerinde birikmiş… Ümidin, masumluğun ve acının bu kadar iç içe olduğu bir bakışı başkasının gözlerinde bulamazsınız…

Ürkerek, ellerine dokunuyorum… Sanki ilk kez kendinden birinin ona dokunduğunu hissediyor… Cennetten bu dünyaya, benim gözlerime döndürüyor bakışlarını… Gülümsüyor… Acının tarihini buluyorum bu gülümsemenin içinde…

( Allah’ım, güzel Allah’ım, ben tutamıyorum artık gözyaşlarımı ve ağlamaya başlıyorum… Yağmurdan sonra topraktan çevreye nasıl bir cennet kokusu yayılırsa, bu defa benim gözyaşlarımla cennet kokuyor dünya…

Ona dokununca bakışlarını cennetten bana döndürmesinin sebebini anlıyorum şimdi… Yıllarca hiç konuşmadan beni beklemiş sanki…


Kalbin içindeki bu buluşmamızı eşya ile sonsuzluğun sınırında gerçekleştirdiğimizi söylüyor… Artık gitmek istiyorum diyor bu dünyadan… Kalbimi al, kelimeleri koru, zihnini ateşe kapa, dünyadaki kötülüğü durdurmak için gözyaşının gücünü kullan…

Kur’an-ı Kerim’i usulca kapatıyorum, ıhlamur kokularını takip edip, bahçeye çıkıyorum…

Ağaçların sevindiğini hissediyorum, ben çıplak ayaklarımla toprağa basınca… Annem, neden uyanır uyanmaz inmedin bahçeye diyor… Cennete gidip geldim anne diyorum… Cennetin kapısında, kendimle konuştum… Çocukluğumla… Ve insanın gözyaşının gücünü öğrendim… Kötülüğü durdurmak için hepimiz gözyaşı dökmeliyiz… Ağlamalıyız hepimiz… Hiç durmadan ağlamalıyız anne… Yoksa çok geç olacak… Ihlamur kokularını, güneşin masum sıcaklığını, ağaçların sevincini, tertemiz pınarları, bütün neşemizi, organlarımızı, zihnimizi kaybedeceğiz…

( Bahçede, tavaf yönünde, kalbî bir çocuk sesiyle ezan okunmaya başlıyor…

Anlıyorum o zaman…

Çocukluğum, cennete dönüyor… Halim Selim

bottom of page