Merak, teknolojik put ve ‘hakikat’!
İnsanı her yerden kuşatıyor! Hücrelerini parçalıyor! Çökertiyor vücudundaki setti! Hiç kimseden ‘ses’ yok!
Onlar ‘oyun’ oynuyorlar şeytanla! Görüntülü, sesli, elektromanyetik hipnozlu!
Bilmiyorlar ki ‘nesil’ler boyu düşmanımız hep şeytandı! Nesiller boyu!
(Cennet’te nasıl ‘ol’muştu! Şeytan bizi kandırmıştı… ‘Kan’mıştık ona… Kan!
Hiç anlayamadık bu şeytanın oyununu… Düşünmedik üzerinde! Şimdi, her yerde şeytan! Dijital şeytan… Ve ona koşuyor herkes… Teknolojik yeni put! Herkesin elinde şimdi bir tekno-put!
Ona çıkıyor her görüntü, her konuşma, insanın en mahrem sırları! Her an daha güçleniyor… Emiyor sizin enerjinizi! Geleceğinizi, nesilleri yok ediyor… Siz uyuyorsunuz!
‘Hakk’tan, ‘hakikat’ten her an daha uzaklaşıyorsunuz!
Nedir bu! Her an herkesi görme, duyma, konuşma merakı insanın… Bu ‘merak’ şeytanın kendi merakı olmasın sakın!
Ona verilmeyen ‘meleke’ eksikliğini böyle gidermek istiyor olmasın! Secde etmediği ‘insan’ı göz gibi kullanıyor olmasın!
Ey hakikat!
Seni dile getirme gayretlerimiz hep böyle karşılıksız mı kalacak? Şimdi, herkes bu dumansız ateşe koşuyor doymak bilmeyen bir iştahla! Siyasi konularda her şeyi göze alıp birbirleriyle çarpışanlar bile sıra teknolojik puta gelince birbirleriyle yarışıyorlar onu ilk kim kullanacak diye… Ateşten ekranlardan, gülücükler içinde mesajlar gönderiyorlar birbirlerine…
‘İnsan’ tarihte hiç bu kadar çaresiz kalmamıştı! Ateş teknolojisi insanı yedi yuttu… Ve bunu zorla da yapmadı şeytan… Herkes kendi isteğiyle bu teknolojik alevlerin arasında yanmaya koştu…
Ey hakikat!
Din âlimlerinden bile hiç ses çıkmaz mı tüm insanlık böylesine bir teknolojik puta tapmaya başlamışken? Bırakın karşı koymayı önce onlar koşmuyorlar mı bu tekno-putları satın almak için? Din âlimleri de çağın gerisinde kalmamalı, öyle mi?
Ey hakikat!
Kim dile getirecek şimdi ‘hakikat’i! Cennet’ten bugüne kadar hiç değişmeyen ‘hakikat’i!
Şeytanın ‘insan’ı kendi dumansız ateşi içinde yakmak istemesini! Kendine dönüştürmek gayretlerini… Şimdi, nasıl göremiyoruz o zaman, tüm çevremizi böylesi bir dumansız ateş sarmışken! Ve bu tekno-ateş sadece bizi değil, tüm nesilleri yakmak için her an kendini daha geliştirirken! Her yanımızı, içimizi, dışımızı kuşatıp, ‘insan’ı kendine secde ettirmeye çalışırken…
Ey ‘Mehdi’!
Şimdi tam zamanı… Secdelerimizde de ateş altında kalmadan gel artık! Secdede bekliyoruz seni… Biz!
Secde kardeşleri!
Ve dua ediyoruz hâlâ tüm insanlığın kurtuluşu için…
Ama nafile! Onlar Cehennem’e koşuyorlar hep birlikte…
(Söz! Allah’ım ‘söz’ sana! Secdeler de ateş altında kalana kadar, secdelerde yansak bile, her ne pahasına olursa olsun, biz, Bezm-i Elest’te ne ‘söz’ verdiysek sana, o ‘söz’ uğruna, yakılsak da, öldürülsek de, ölürüz ama o ‘söz’ümüzden dönmeyiz…
‘Söz’ Allah’ım, söz…
‘Hakikat’in sözü!
‘Mehdi’nin kelimeleri!
Ve dua!
Hayati Sır