top of page

‘Mehdi’ ya gelmezse!


‘Mehdi’nin geleceğini kim bilebilir! Bir ‘kalem’! Harflerle, kelimelerle çağırır onu dünyaya… Yaza yaza çağırır Cennet’ten… O’nun güzel isimleriyle…

Ey hakikat! ‘Mehdi’yi tanımak için, kalbinin sırrını, tabiatını, ‘yeni söz’ü bilmek gerekir… Ve secdeyi! Secde kardeşliğinden neyi kastettiğimizi!

Bir kâğıt, bir kalem ve Cennet derken biz neyi ‘söz’e getirmeye çalışıyoruz aslında… Bilmek gerekir bu hakikati… O ağacı ve hikmetini! Boş kâğıtların bile üzerinde yazılı olanları! Tabiattaki her sesi, kokuyu ve her kıpırtıyı… Rüzgârın, yıldırımın, yağmurun asıl sebeplerini bilmek gerekir önce… Her ‘şey’den önce!

Ey hakikat! Kim kendi tabiatını tanırsa, ‘Mehdi’ ile karşılaşınca onu da bilir işte!

Şimdi!

Yeni bir zamanın başındayız… Yeniden istemeliyiz büyük bir tutkuyla bu dünyadan en az günahla ayrılabilmeyi… Aşkın o günahsız yüzünü! Cennet ikliminde buluşmayı…

‘Yeni söz’ü! Bu dil ile konuşmayı birbirimizle… Kâğıdı, kalemi ve Cennet’i… Bütün bunlardan sonra işte biz ‘Mehdi’yi görünce tanıyabiliriz… Bir anda, bir andan daha kısa bir zamanda, kalbimizde…

Ey hakikat! Ne kadar kâğıt varsa dünyada, o kadar ‘suç’ işleniyor şimdi!

Nasıl gelecek ‘Mehdi’!

Önce kâğıtları kurtarmak için gayret göstermeliyiz hepimiz! Ağaçları, kuşları, ırmakları, tohumları ve sabahın o güzel kokusunu… Sonra, sonra, belki daha sonra ‘Mehdi’ gelecek!

Yeter ki biz bu ağır zulümden dünyayı kurtarmak için her gayreti gösterelim…

Sonra, inşaallah, ‘Mehdi’ gelecek!

(Sessizce öne eğdi başını, toprağa baktı… Onu kendinden bildi… Ağaçlara sarıldı… Ağlamaya başladı… Sonra abdest aldı ırmağın serin suyuyla, o ağacın altında namaza durdu, secdeye kapandı…

Tabiat susmuştu… Sadece ağlama sesi duyuluyordu uçsuz bucaksız ovada… O an geldi işte ‘Mehdi’!

Cenab-ı Hakk’dan tüm insanlık için bağışlanma dileyen o çocuk kalbinin içine…

O kalb işte!

Şimdi!

Yeniden kuracak dünyayı!

Ve ‘Mehdi’nin evlerinden biri olacak!

Sır burada!

bottom of page