

Cennet’te yeniden iki sevgili olmak…
Başlıyor… Acılar toprağa gömüldü… Hepimiz yeniden doğmuş gibi masum olduk… Ve şöyle düşündük; bu kötülükleri ancak bir çocuğun...


Harflerin melekleri, kalbin miracı, secdenin sırrı…
Yalnızca bir kelimeydi önce… Nuru ifade ediyordu sahibine… Ondan başka bir kelime yoktu… Harfler bir aynanın sırrı gibi yan yana...


Yüzüm görünmez olur…
Dilin tekbiri ile kâinat yüzünü gösterir sana… Manyetik örtü aradan çekilir ve kelimelerin sahibini görürsün… Cennet’ten de öte… Sana...


Çocukluğum, cennete dönüyor…
Sabah uyandığımızda şükürle başlamalıyız güne… Güneşin ışıklarının gezinmesi yüzümüzde… Bizi okşaması masum sıcaklığın… Pencere önündeki...


Allah’ım ne olur yeniden sabah olsun…
Şiirin kıyısında, hakikate açılmadan önce, son bir defa arkama bakıyorum… Dünya yanıyor… Gökdelenlerin arasından bana bakan çocuk yüzleri...


Yardım senin kendi içinde, kalbinde!
Hayatının eşiğinde duruyordu… Sanki bir adım daha atsa dışına çıkabilecekti hayatının… Birden ayakları ters dönmüş gibi oldu...


Cennet mi, cehennem mi? Artık seçiminizi yapın!
Yaklaşıyor yerin altı kuyruk sokumuna… Sen içeri davet edersen, kuyruk sokumunda bekleyen yılanı uyandıracak ve omurgandan zihnine...


Kalbin ilk gözyaşı Hayy!
Kalbinin ışığı yüzüne vuruyor… Hiç konuşmadan oturuyoruz bahçedeki taş havuzun kenarında… Tahta çitlerle çevrili bahçede yüzlerce çiçek...


Aklının kalbine olan aşkı…
Kâğıtlar, benim yazıya başladığımı fark edince, hafifçe dalgalanıyor… Harfler birbirine bakıyor telaşla… İçlerinden en sessiz olanı beni...


“İlahi Aşk” kalbini sana açmıştır…
Sesi duyulmuyor… Kâğıdın hışırtısı ormanı çağırıyor odaya… Bir tabut kadar küçük odası… Pencere yok… Rüzgâr, yazı yazdığı kâğıtlarda...





















